Hicretin Dördüncü Yılı
(625-626 M.)
1- RACİ’ OLAYI (Safer 4 H./ Temmuz 625 m.)
Uhud savaşı’ndan sonra müşriklerin cesâretleri arttığı için Medine’de Müslümanların güvenliği geniş ölçüde sarsıldı. Rasûlullah (s.a.s.) bir taraftan gerekli savunma tedbirleri alıyor, bir taraftan da İslâm’ı yaymak için her fırsattan yararlanmağa çalışıyordu. Müslümanlığı kabûl edip, dinin hükümlerini ve Kur’an-ı Kerim’i öğrenmek isteyen kabîlelere mürşitler gönderiyordu.
Adal ve Kare kabîlelerinden bir hey’et, Rasûlullah (s.a.s.)’e başvurarak, kabîlelerine Müslümanlığı ve Kur’an-ı Kerim’i öğretecek mürşidler gönderilmesini istediler. Rasûlullah (s.a.s.) bunlara Sâbit oğlu Âsım başkanlığında, 10 kişi gönderdi. Yolda, Usfan ile Mekke arasında Raci’ suyu yakınlarında Hüzeyl kabîlesi’nden 100 kişilik bir çetenin hücûmuna uğradılar. Mürşitlerden 8′i çarpışarak şehid oldu, 2’si teslim oldu. Zeyd b. Desine ve Hubeyb b. Adiy adlarındaki bu iki zâtı Hüzeyl’liler Mekke’ye götürüp sattılar.(213)
Zeyd’i, Bedir Savaşı’nda öldürülen babası Ümeyye’nin öcünü almak için, Ümeyye oğlu Safvan satın almış, öldürülmesini seyretmek üzere bütün Mekke ileri gelenlerini dâvet etmişti. Ebû Süfyân Zeyd’e yaklaşarak:
-Doğru söyle, hayâtının kurtarılması için, senin yerine Muhammed (s.a.s.)’in öldürülmesini istemez miydin? demişti.
Zeyd hiç tereddüt göstermeden:
-Asla, Rasûlullah (s.a.s.)’in hayâtı yanında, benim hayâtım hiçtir. Benim kurtulmam için değil O’nun öldürülmesini, Medine’de ayağına bir diken batmasını bile istemem, diye cevap verdi. Bu kuvvetli iman karşısında Ebû Süfyân:
-Gerçek şu ki,hiç kimse, arkadaşları tarafından Muhammed (s.a.s.) kadar sevilmemiştir, demekten kendini alamadı.
Hubeyb, Uhud Savaşı’nda Âmir oğlu Hâris’i öldürmüştü. Babasının intikamını almak üzere onu da Haris’in kızı satın almıştı. Hubeyb öldürüldüğü esnâda hiç metânetini kaybetmedi. İzin alarak, 2 rek’at namaz kıldı. Ölümden korktu da uzattı, demeyesiniz diye kısa kestim, dedi.(214) O zamandan beri idâm edilen müslümanların, infâzdan önce namaz kılmaları âdet olmuştur.(215)
Dininden dönersen, serbest bırakacağız, dedikleri zaman:
-Benim için, Müslüman olarak öldürülmek, dinimden dönmekten daha hayırlıdır, diye cevap verdi. Müşrikler tarafından bir direğe asılarak şehid edildi.
Olay. Medine’de duyulunca, Rasûlullah (s.a.s.) ve Müslümanlar son derece üzüldüler. Medine’li Şâir Hassân, Zeyd ve Hubeyb için mersiyeler yazdı. Rasûlullah (s.a.s.)’de:
-”Allah lâyık oldukları cezâyı versin” diyerek, cânileri Allah’a havâle etti.
2- MEÛNE KUYUSU FÂCİASI (Safer 4 H./ Temmuz 625 M.)
Necid Şeyhi Ebû Berâ Mâlikoğlu Âmir, Medine’ye gelerek Rasûlullah (s.a.s.)’e:
-Eğer Necid Bölgesine bir irşât hey’eti gönderirseniz, büyük bir kısmının Müslüman olacağını ümüd ediyorum, dedi. Rasûlullah (s.a.s.):
Necid Bölgesi halkına güvenemiyorum, diye cevap verdi. Ebû Berâ, mürşitlerin hayatı için kabîlesi adına kesin teminât verdiğinden, Rasûlullah (s.a.s) Ebû Berâ’nın kardeşinin oğlu Âmir b. Tufeyl’e bir mektup yazdırarak, Münzir b. Amr’ın başkanlığında 70 kişilik bir hey’eti Necid Bölgesine gönderdi. Bunların hepsi de Suffe ashâbındandı. Kafile Medine’den 4 konak uzaklıkta Meûne Kuyusu (Bi’r-i Meûne) denilen yere varınca, içlerinden Harâm b. Milhân ile Rasûlullah (s.a.s.)’in mektubunu Âmir b. Tufey’le gönderdiler. Âmir mektubu bile okumadan Harâm’ı şehid etti. Hey’etin tamamını öldürmek üzere kabîlesini (Âmiroğulların’ı) teşvik ettiyse de onlar “Biz Ebû Berâ’nın emân ve sözünü ayaklar altına alamayız”, diyerek ona uymadılar. Âmir b. Tufeyl Süleym Kabîlesi’ne mensûp Usayye, Rı’l, Zekvân ve Lihyânoğuları ile Harâm b. Milhân’ın dönmesini beklemekte olan mürşitler üzerine hücum etti. Hepsi şehid oldu. İçlerinden yalnızca Ka’b b. Zeyd yaralı olarak kurtulmuştu. O da Hendek Savaşı’nda şehid oldu.
Rasûlullah (s.a.s.)‘i, Cibrîl bu fâciadan haberdar etti. Seriyyedeki bütün ashâbın Rablarına kavuştular, Allah onlardan râzı oldu… diye bildirdi. Rasûlullah (s.a.s.) bu fâciadan son derece elem duydu. Tam 40 sabah Rı’l, Zekvân, Usayye ve Lihyanoğulları için bedduâ etti.(216)
Amr b. Ümeyye ise, olay esnâsında develeri otlatmakla görevli olduğu için esir düşmüş, sonra kurtulmuştu. Medine’ye dönerken, iki Necidliye rastladı. Şehid edilen arkadaşlarının öcünü almak için bunları uyurken öldürdü. Halbuki bunlar, müslümanların himâyesinde olan Âmir oğullarındandı. Bu sebeple bunların âilelerine diyetleri (kan bedelleri) ödendi.
3- NADÎROĞULLARI GAZVESİ (Rabiulevvel 4 H./Ağustos 625 M.)
Benî Nadîr Yahûdîleri Medine’ye iki saatlik bir mesâfede oturuyorlardı. Aralarındaki anlaşma gereğince, Müslümanların ödedikleri diyete, Yahudî kabîlelerinin de katılması gerekiyordu. Âmir oğullarından, Amr b. Ümeyye’nin yanlışlıkla öldürdüğü iki kişinin diyeti ödenecekti. Rasûlullah (s.a.s.) yanına ashâbından 10 kişi alarak, diyetten paylarına düşeni istemek üzere Nadîroğulları yurduna gitti. Yahudîler, Rasûlullah (s.a.s.)’in teklifini kabul etmiş göründüler, fakat ayaklarına kadar gelişini fırsat sayarak, Rasûlullah (s.a.s.)’e sû-i kast yapmayı planladılar.
Bir evin gölgesinde oturmakta olan Hz. Peygamber (s.a.s.)’in üzerine, evin saçağından bırakacakları büyük bir taşla O’nu öldürmek istediler.(217)
Cenâb-ı Hakk, peygamberini Yahûdîlerin hazırlığından haberdar etti. Rasûlullah (s.a.s.) oradan ayrılıp Medine’ye döndü. Yahûdîlerin tuzağını ashâbına bildirdi. Bu davranışlarıyla Nadîroğulları anlaşmayı bozmuşlardı. Rasûlullah (s.a.s.), Muhammed b. Mesleme’yi bunlara göndererek 10 gün içinde Medine’yi terk etmelerini, 10 günden sonra kim kalırsa boynunu vuracağını kendilerine bildirdi. Yahûdîler yol hazırlığına başladılar. Fakat, münafıkların başı Übeyyoğlu Abdullah:
-”Medine’den çıkmayın, biz size yardım ederiz, Kurayzaoğulları da yardım edecek, diye gizlice haber gönderdi. (218) Bu sebeple Nadîroğulları yol hazırlığından vazgeçip kendilerini savunmaya karar verdiler.
Rasûlullah (s.a.s.) Rabiulevvel’de Nadîroğulları yurdunu kuşattı. Nadîroğulları bir yıllık yiyeceklerini depo ettikleri kalelerinin sağlamlığına güveniyorlard.(219) Kuşatma, 15-20 gün sürdü. Savaş sokaktan sokağa, evden eve atlayarak devâm etti. Rasûlullah (s.a.s.) Yahûdîlere siper olan, savaşı zorlaştıran hurma ağaçlarını kestirdi.(220)
Nadîroğulları, münâfıklardan da, Kurayzaoğullarından da bekledikleri yardımı görmediler. Muhâsaranın kaldırılması için emân dilediler. Berâberlerinde götürebildikleri kadar mal ile Medine’den çıkmalarına izin verildi. 600 deve yükü eşya ile Medine’den ayrıldılar. Bir kısmı Şam’a, bir kısmı Filistin’e göç etti. Selâm, Kinâne ve Huyey ismindeki reisleri ise Hayber’e sığındılar. Üzüntülerini belli etmemek için, şarkılar söyleyip, defler çalarak Medine’den ayrıldılar. Bunlar daha sonra Hendek Savaşı’nı hazırladılar.
50 zırh, 50 miğfer, 340 kılıç ve diğer bazı mallar ganimet olarak Müslümanlara kaldı. Rasûlullah (s.a.s.) bu ganimetleri muhâcirlere ve yoksullara dağıttı.(221)
Uhud Savaşı’ndan sonra Müslümanların itibârı sarsılmıştı. Nadîroğulları’nın Medine’den çıkarılmasıyla, Medine civârındaki müşrik kabîleleri arasında Rasûlullah (s.a.s.) ‘in nüfûzu tekrar kuvvetlenmiş oldu.
4- RASÛLULLAH (S.A.S.)’İN HZ. ÜMMÜ SELEME İLE EVLENMESİ
Asıl adı Hind olan Ümmü Seleme, Ebû Ümeyye el-Mahzûmî’nin kızıdır. İlk kocası Ebû Seleme Abdullah b. Abdülesed, Abdülmüttalib’in kızı Berre’nin oğlu olup, Rasûlullah (s.a.s.)’in halazâdesi idi. Kocası ile birlikte Habeşistan’a hicret etmiş, ilk çocuğu Seleme orada doğmuştu.
Ümmü Seleme’nin ilk eşi Ebû Seleme, Uhud Savaşı’nda aldığı yara sebebiyle vefât etti. Rasûlullah (s.a.s.) Ebû Seleme’yi çok severdi. Vefâtından sonra dört çocuğu ile kimsesiz ve himâyesiz kalan eşi Ümmü Seleme’yi nikâhlayarak himâyesi altına aldı. Ümmü Seleme, fazilet ve olgunluk yönünden Hz. Aişe’den sonra Ezvâc-ı tâhirâtın en üstünüydü. Ezvâc-ı tâhirât içinde en son vefât eden, Ümmü Seleme olmuştur. Hicretin 59′uncu yılı 84 yaşında vefat etmiş, Baki kabristanına defnedilmiştir.
5-İÇKİ VE KUMARIN HARAM KILINMASI
Mekke devrinde içki ve kumar yasaklanmış değildi. Müslümanlardan da içki içen ve kumar oynayanlar vardı. Rasûlullah (s.a.s.) bunlara ses çıkarmıyordu. İçki ve kumarın yasaklanması birden bire değil, tedricen olmuştur.
İçki ile ilgili Kur’ân-ı Kerîm’de 4 âyet vardır. Mekke’de inen ilk âyetde:
“Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden içki yapar, güzel bir rızık edinirsiniz”, (en-Nahl Sûresi, 67) buyrulmuş, içki yasaklanmamıştır. Medine devrinde Hz Ömer ve Muâz gibi bazı sahâbe:
-Ey Allah’ın Rasûlü, içki hakkında bize yol göster, çünkü şarab aklı gideriyor, diye Rasûlullah (s.a.s.)’e baş vurdular: Hicretin 4′üncü yılı Şevvâl ayında:
“Sana içki ve kumarı soruyorlar. De ki: Bunlar da hem büyük günah, hem de insanlara bazı yararlar var, fakat günahları menfaatlerinden daha büyük…” (el-Bakara Sûresi, 219) anlamındaki âyet indi. İçkiyi ilk yasaklayan âyet bu oldu. Fakat bu âyetle içki kesinlikle yasaklanmadığından, “günahı var” diye bırakanlar olduğu gibi, “faydası da var” diye eskisi gibi içenler de vardı.
Abdurrahman b. Avf’ın verdiği bir ziyâfette dâvetliler içki de içmişlerdi. Akşam namazında cemâte imâm olan zât “el-Kâfirûn Sûresi”ni sarhoşluk sebebiyle yanlış okudu. Âyetlerin anlamları değişti. Bunun üzerine:
“Ey inananlar, ne söylediğinizi bilecek duruma gelmedikçe, sarhoş iken namaza yaklaşmayın,” (en-Nisâ Sûresi, 43) anlamındaki âyet indi.
Bir müddet sonra Ensardan Mâlik oğlu Itbâ’nın ziyâfetinde dâvetliler sarhoş oldular. Sa’d b. Ebî Vakkas bir şiir okuyarak kendi soyunu övdü, ensârı ise yerdi. Ensârdan bir zât da, sofrada yedikleri devenin çene kemiğini Sa’d'a vurup başını yardı. Sa’d, Hz. Peygamber (s.a.s)’e şikâyette bulundu. O zaman:
“Ey İnananlar, içki, kumar, tapınılmak için dikilmiş taşlar (putlar), fal okları, ancak şeytanın işinden birer pisliktir. Bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz…” (el-Mâide Sûresi, 90) anlamında inen âyetle içki ve kumar kesinlikle yasaklandı. Rasûlullah (s.a.s) bu yasağı hemen ilân ettirdi. Bütün Müslümanlar içkiyi bıraktılar.
Evlerinde, dükkânlarında bulunan bütün içkileri sokaklara döktüler.
Rasûlullah (s.a.s) Efendimiz içkiyle ilgili olarak:
“Sarhoş edici bütün içkiler haramdır.” (Müslim,3/ 1575-1576; et-Tâc, 3/141).
“Çoğu sarhoşluk veren içkinin azı da haramdır” buyurmuştur. (İbn Mâce, es-Sünen, 2/l124 Hadis No: 3392;et-Tâc 3/142)
“İçki, bütün kötülüklerin anasıdır.” (Keşfü’l Hafâ, l/382 (Hadis No: 1225, Beyrut 1351) buyurmuştur. |